Uzun Ömrün Sırları
Tüm çağdaş ve bilimsel olanaklara sahip olan günümüz insanı muammer (uzun ömürlü) ve hayırlı bir insan olması gerektiğinin farkına varmalıdır. Hastalık gelmeden sağlığın kıymetini bilmemiz gerektiğini öğütleyen günümüz tıbbı koruyııcu hekimliği ön plana almıştır. Bu bağlamda uzun ömürlü olmak için öncelikle ömrü kısaltıcı etkenlerden kaçınmak gerekmektedir. Yaşlanmak ve ölüm kısaca, sürekli ölen hücrelerin yerine zaman içinde yenilerinin yapılmasındaki azalma olarak tanımlanmaktadır. Bu yüzden önce saçların ağarması ve dökülmesi, cildin buruşması, görme ve işitme bozuklukları, direncin azalması, genel güç düşüklüğünü bu sürecin kademeleri olarak görmekteyiz. "İnsan doğduğu andan itibaren ölmektedir." tıbbi saptaması buna işaret ederken yaşam sürecini uzatmak öncelikle hücre yenilenmesini azaltıcı etmenlerden kaçınmakla gerçekleşecektir. Hz. Nuh'un 950 sene, Hz. Davud'un 350 sene yaşadığı son zamanlarda ise Zaro Ağa'nın 166 sene yaşadığı elimizdeki kaynaklarda mevcuttur. Hücre yenilenmesiyle ilişkili ilk faktör vücudun dışardan aldığı ve hücre yapımını gerçekleştiren gıdaların niceliği ve niteliğinden geçer. İnsanlann günde hangi gıdaları ne kadar almaları çağdaş tıbbi araştırmalarla belirlenmiştir. Bireyler bu kaynakları ilk referans olarak ellerinde bulundurmalıdırlar. Ömeğin 70 kg.'lık bir insanın günlük protein ihtiyacı 56 g, A vitamini ihtiyacı 1000 (RE), D vitamini ihtiyacı 5 mg. gibi. Günlük hayatta bu niceliğin yansımasına geçmeden gıdaların niteliğinden de bahsetmek gerekecektir. Uzun ömür için vücutta toksin birikimine yol açan çay, sigara, kahve, kolalı içecekler, gazozlar v.b. kimyasal maddeler içeren gıdaları bırakmak gerekmektedir. Isırgan, kiraz çöpü, papatya, nane, kekik gibi vücuttan toksin çıkartıcı ekiye sahip olduğu bilinen bitkilerle yapılan çaylar, doğal maden suları bu içeceklerin yerini alacaktır. Su teresi, sarımsak, kara helile, karanfıl, tarçın, elma, bal, çilek, karabiber, çörek otu, defne, limon maydanoz, yulaf, pirinç, zahter gibi gıdalar ise antitoksik olarak sınıflandırılan diğer gıdalar olduğu için beslenmemizde tercih sebebi olacaktır. Konserve, turşu, fabrika yapımı salça, hazır çorba, puding gibi suni gıdalar yerine, her mevsimin kendi sebze ve meyvesini yiyeceğiz. Kışın kereviz, şalgam, havuç, lahana gibi mineral taşıyan sebzeleri yazın, şeftali, kiraz karpuz gibi kanı sulandırıcı meyvelerin, ilkbaharda vücudu canlandırıcı ve uyandırıcı yeşilliklerin ve sonbaharda kestane, nar, ayva gibi kalbi güçlendirici gıdaların varlığı hep mevsimsel talepler doğrultusunda halk edilmiştir ve bizim de bu dengeyi değiştirmemiz kendi zararımıza olur. Buğday, pirinç gibi tahıllar ise hadislerce ve tıbben de belirtildiği gibi kepekleriyle yenilecektir. Maalesef hem ekmek olarak yediğimiz kepeği ve tohumundan ayrılmış, her türlü maya, emülgatör, tat geliştirici, koruyucu vb. kimyasal maddelerle doldurulmuş beyaz ekmek, ömrümüzün en büyük törpüsüdür. Kepeğinden ayrılan beyaz pirinç vitaminlerinin tümünü, minerallerinin %60'ını, lipitlerinin %80'ini kaybetmiş peklik yapıcı bir gıdadır. Tam buğdayın öğütülerek katkı maddesiz yapılacağı ekmeği aramak ve üreticileri sürekli uyararak fıtri ihtiyacımız olan doğal ekmeğin üretilmesine çalışmalıyız. Tabii ki börek, simit, makarna, kek, pide, lahmacun, galete vb. ağız tadına yönelik ve vücudu tahrip edici gıdalardan da kesinlikle kaçınmalıyız. Yine tıbbi çevrelerce de yasaklanan beyaz şeker ve dondurma, reçel, lokum, pasta, çikolata vb. türevleri uzun bir ömür için terkedilmelidir. Son 50 yıl içinde üretilen ve yaygınlaşan beyaz şekerin sayılamayacak kadar çok hastalığı da beraberinde getirdiğini unutmamalıyız. Şeker zaten karbonhidrat olarak tüm tahıllarda, glükoz olarak bakliyatlarda früktöz olarak meyvelerde mevcuttur. Kimyasal işlemlerle beyazlatılan ve granüle edilen tuz ise, insan kanındaki tuza en yakın tuz olan esmer doğal kaya ve deniz tuzlarına yerini bırakmalıdır. Tereyağ, margarin, rafıne sıvı yağlar yerine halis sızma zeytinyağı veya arada bir yenilecek fındık, fıstık, ceviz, susam gibi doğal yağlar tüketilmelidir. Bu konuda en genel yaklaşım özetle çekici ambalajlar içinde, ne olduğunu bilmediğimiz gıdaların evvelemirde terk edilmesidir. Nicelik konusuna gelince "İnsanlar mezarını dişleriyle kazarlar.”deyişi ve "İnsanın doldurduğu en zararlı kap midesidir." Yaklaşımı doğrultusunda aşağıdaki gibi bir menü insanın gıda ihtiyacını mükemmel en karşılayacaktır
Sabah: 2-3 dilim halis buğday ekmeği + 100-150 gr. yağlı peynir + 5-6 zeytin + bir meyve veya salata.
Öğle/Akşam: 2-3 dilim halis ekmek veya bir tabak bulgur veya kepekli pirinç + 1 tabak az yağlı yoğurt +sebze yemekleri (sebze yerini haftada 3-4 gün bakliyata bırakabilir)
Kişiler yaşlanna, kilolarına, cinsiyetlerine ve günlük enerji harcamalanna göre çizelgeler vasıtasıyIa saptadıkları gıda ihtiyaçları doğrultusunda bu menüde azalma veya artıma yapacaklardır. Tavsiyeye şayan bir diğer olay da artık giderek yaygınlaşan kolesterolsüz ve lifli soya yoğurdu, peyniri, sütü gibi hayvansal orijinalleriyle tadı ve görüntüsü aynı olan fakat vücudu yormayan soya ürünleridir. Zaro Ağa'nm (1770-1936) otopsi raporunu incelediğimiz zaman süt ürünlerinin sebep olduğu bir takım rahatsızlıklara rastlıyoruz. 166 yıl yaşayan bu zatı geçmek için uzun ömür rekoruna sahip Japonlar gibi biz de bu gıdaları süt ürünlerine tercih etmeliyiz. Nicelik ve nitelik konularına değindikten sonra önce uzun ömürlü insanların ortak davranış biçimlerini ve bu konudaki geriatrik ve gerontalojik konuları inceleyeceğiz. Ömrü uzatmada en büyük etkenin hücre yapımı engelleyici ve toksin bırakıcı etkenlerden kaçınmak olduğunu önce de belirtrniştik. Bu bağlamda oruç vücut aç olduğu zaman önce gereksiz toksin ve yağları yaktığı için en önde gelen faktördür ve Avrupa'nın diğer ülkelerinde birçok kliniğin sadece oruçla insanları tedavi ettikleri malumdur. Alman doktor Otto Buckinger (1881- 1970) "Oruçlunun hissettiği açlık tedavi safhasının ta kendisidir " demiştir. Hz. Nuh'un tüm sene boyunca, Hz. Davud'un günaşırı, ömrü uzun Bulgar köylüleri ve Hunzalar'ın ise senenin üçte birini oruçla geçirdiklerini bilmekteyiz. Orucun önemli bir diğer özelliği de en önemli organımız olan vücudumuzun labaratuarı karaciğerimize 15-20 saatlik dinlenme zarfında kendini tamir ederek yenilenme şansını vermesidir. Oruç sonrası önceden belirtilen günlük gıda ihtiyacımız dengeli bir şekilde alınacaktır . Bilisel veriler doğrultusunda önce yenecek meyve, salata ve sebze midede 15-20 dakika gibi çok az bir süre kaldıklan ve bağırsaklarda. Gıdaların nasıl yeneceği hususu ise vücudun iyi çalışmasını sağlayacaktır " sindirildiği için ardından yenilecek ve sindirimi midede gerçekleşen proteinli gıdalarla karışmayacak böylelikle mayalanma, ekşime ve gaz gibi rahatsızlıklann önüne geçilecektir. Batı ülkelerinde herhangi bir lokantaya gittiğiniz zaman sorulmadan önünüze salata gelir.Yemekle beraber yiyeceğim diye bekletirseniz 10-15 dk. sonra gelen garson herhalde yemeyecek düşüncesiyle önünüzdeki salatayı alır. Besinlerin uyumu "Food Combination" batı tıbbının da önemle üzerinde durduğu bir konudur. Uzun ömürde önemli bir yeri olan bağırsak sağlığı ise 3 ayda bir yapılacak Tıbb-ı Nebevi'nin "meşiyy(iç yürütme)" tavsiyesi ile gerçekleşecektir. Yatarken alınacak bir avuç sinameki 8-10 saat sonra etkisini gösterecek bağırsaklarda biriken tüm kalıntı ve toksik maddelerin dışa atılımını sağlayacaktır. Bu konuda 113 yı1 yaşayan A.B.D'li Prof. Dr. Walker özel kliniğinde "Colonic irrigation" ile su vasıtasıyla bağırsakları sürekli yıkamaktaydı Yine İngiliz kadınlannın cilt güzelliği için ayda bir "purgativ day" gününde ishal edici maddeler kullandıkları bilinir. Vücuttaki toksinleri giderici en önemli etkenlerden biri de terlemedir. Spor yaparak sauna veya hamam gibi ısı etkisiyle vücudun ayda bir ter atması, gözenekler vasıtasıyla vücuttaki zehirli maddelerin dışarıya atılmasına yardım edecektir. Diğer toksin atıcı bir metod ise sıcak su dolu bir küvete bir kilo doğal tuzun atılmasıyla 15 dk. yapılacak bir banyodur. Hareket, spor, yürüyüşler uzun ömürün diğer önemli unsurlarıdır. Rençberlik, hamallık, odacılık ve inşaat işçiliği gibi bedensel efor isteyen birçok iş Zaro Ağa'nın sürekli yaptığı işlerdendi. Uzun ömrün ırsi olmadığı, insanın asgari 120 yıl yaşama potansiyeline sahip olduğu, ancak fıtratına uygun şekilde yaşaması gerektiği uzıın ömürlü kişileri sistematik bir incelemeye alan batılı bilim adamlarınca saptanmış bir gerçek. Ömrü uzattığı iddia edilen hormonlar, enzimler, debonal, gerovital H3 gibi bazı buluşlar ancak yukardaki diğer kuralların kombinasyonu ile işe yarayacaklar. Günümüzdeki ultrasonografı, tomograf, anjiografi olanakları check-up'lar, transplantasyon ve tıbbi kontrol olanaklarının yaygınlaştırılması ise genel insanlık ömrünü uzatacak çağdaş etkenler olacatır.Kalp ritmini düzenleyici, iç salgı bezlerini etkileyici, hormonal dengeyi sağlayan, beynin doğal ritmini destekleyen bizi mutlu ve rahat kılan açık havanın içerdiği negatif iyonlar da ömrü uzatıcı önemli etkenlerdir. Altematif enerji olanakları ile kirlenen havayı temiz hale getirmek ise insanlara düşen bir görev..Uzun ömürlü olmanın en önemli yollarından biri de aslında hayırlı, iyi bir insan olmaktan geçiyor.Akşemseddin'in nasihatlerinde "Ömrün uzun olsun dersen kimseye kızma ve eziyet etme, kimsenin nimetine haset etme." deyişleri geçer: "Sadaka ömrü uzatır." hadisi, güleryüzün dahi sadaka olduğunun bildirilmesi, bu doğrultudaki en önemli ipuçlarındandır. Hayatı boyunca insanlara hayırlı olmak ölümden sonra da anılmak ve manevi ölümsüzlüğü kazanmak ise 1)Faydalı bir evlat yetiştirmek, 2)Herkesin faydalanacağı bir eser bırakmak, 3)Herkesin faydalanacağı bir ilim bırakmaktan geçmektedir.